Yaşamını İstanbul’da sürdüren Erdem kariyerinin başında, genç bir ressamdır. Erdem doğup büyüdüğü Çanakkale’ye yerleşme planları yapmaktadır. Erdem, dinlenmek için iki haftalığına Çanakkale’ye ailesinin yanına gider. Erdem karıştıkları trafik kazasından sonra bağları tamamen kopan eski dostu Arda’nın Bozcaada’da bir resim sergisi yapacağını öğrendiğinde yıllardır kaçtığı geçmişiyle yüzleşmek için kendine bir neden yaratır.
Erdem’in ölümlü bir kazada aşık olduğu kızı kaybedişi ve sonunda bu trajik olaydan giderek haz duymaya başlayışının, o yaşanmışlığı bir parmak izi gibi görerek kendi geçmişine katma gücüne erişmesinin karmaşık yanlarını, ailesiyle yeniden kurmaya çalıştığı aidiyet duygusunu ve idealleri uğruna insanın kendini kandırma gücünü genç bir ressamın algısından izleriz.